12 Ağustos 2009 Çarşamba

'BEACH CLUB'LARI NEDEN SEVMİYORUM

İki yıl kadar önce Kadıköy’de bir haftasonu 'Kalamış’ta Jazz' adlı iki günlük bir etkinlik düzenlenmişti. “Jazz in Kalamış: Çok keyifli bir hafta sonu geçirdik” diye yazmıştı Sevin Okyay bunun hakkında. Biletini alıp parkın etkinlik nedeniyle halka kapatılmış bölümüne girenler bakımından muhakkak güzel olmuştu Kalamış’ta jazz. Bir de madalyonun öbür yüzü vardı oysa. Hafta sonu Kalamış parkının çok büyük bir kısmı demir parmaklıklarla çevrelenmiş, sahnenin arkasında kalan sahil yoluna devasa tırlar konup geçiş engellenmiş, deniz kenarındaki kayalıklara oturmak yasaklanmıştı. Akşam serinliğinde yürüyüşe çıkmış olanlar sahil tarafında son derece nezaketsiz görevlilerce durdurulup “jazz var burada geçmek yasak” uyarısıyla karşılaştılar. Kayalara oturup güneşin batışını izlemeye niyetlenenler “o kayaya oturamazsın, oradan sahne görünüyor, kalk bu kayaya geç” emriyle taciz edildiler. Parkta jazz elbette hoş bir fikirdi; ancak kamuya ait bir mekandan kamuyu böyle kaba bir tavırla dışlamak hiç hoş değildi. Etkinliğin “parayı vermediysen düdüğü çalamazsın” yönündeki tavrı ve bu tavrın ortaya bu denli inceliksiz bir tutumla serilişi pek çok kişiyi hem rahatsız hem de rencide etmişti. O gün arkadaşım P. ile parkta yürüyüşe çıkmış, bu sevimsiz olaylara bizzat şahit olmuştuk.
O gün şahit olduklarımız, son bir kaç yıldır güney kıyılarında sayıları giderek artan ve adına 'Beach club' denen sevimsiz mekanları getirmişti aklıma. Tıpkı kamuya ait olan bu parkın kamuya kapatılması gibi, kamuya ait olan plajlar da rant kapısı yapılıp bir avuç işletmecinin eline bırakılır oldu son yıllarda. 'Beach club'lara takılanlar hallerinden memnun, ne de olsa gönüllerince eğlenip kendilerine benzeyen insanlarla bir arada denize girme lüksüne kendilerini 'halktan' yalıtarak kavuşabiliyorlar. Bense bu mekanları hiç sevmiyorum çünkü bütün bu olup bitenler temelde Türkiye’deki sınıfsal ayrışmanın görünürdeki yüzü. Bu ayrışma kendini pek çok farklı yerde gösteriyor. Liberal burjuvazinin kendi sınıfından olmayanlardan olabildiğince ayrılma eğiliminin önemli bir parçası, mafyavari güvenlik görevlilerince altınızdaki otomobile bakılarak içeri alındığınız eğlence mekanlarına takılabilme ayrıcalığına kavuşmak örneğin. Ya da deprem tehlikesine karşı bilinçlenme meselesini depreme dayanıklı sitelerde trilyonluk dairelere taşınarak halletmek de bu işin bir parçası. Taşınılan güvenlikli sitelerin etrafında kurulu gecekondu mahallelerinden görüntüyü bozuyor diye şikayet etmek de öyle. Ve görüntüyü bozan (!) bu insanları şehrin dışına itmek istemek de.
Devlet-vatandaş ilişkisi 80’li yıllardan bu yana sistematik bir şekilde vatandaşı müşteri haline getirme mantığı üzerine kuruluyor. Vatandaşlar artık kamusal alanlarda hak sahibi olan, devletin hizmet götürmesi gereken bireyler olarak algılanmıyorlar, her yerde ve her koşulda hizmeti satın alması beklenen müşterilere dönüştürülüyorlar. Sağlık mı istiyorsun, eğitim mi? Güvende yaşamak mı istiyorsun, emniyet mi? Deniz mi istiyorsun, kumsal mı? Ver parayı, çal düdüğü.
Dünyanın en ünlü plajlarından üçünü bizzat gördüm: Fransa’da Nice, Hawaii’de Waikiki ve İspanya’da Barcelona. Hiç birine girerken para vermek gerekmiyordu. Hiç birinde otellere ayrılmış özel bölümler yoktu. Hepsi herkesin kullanımına ücretsiz olarak açıktı. O nedenle bu beach club denen ucubelere “Avrupalılaşıyoruz, bakın nasıl da ilerliyoruz, oh ne güzel ne güzel” diye alkış tutanların söyleyeceklerine karnım tok. Ne zaman ki belediyeler güzelim plajlarımıza duş, kabin ve tuvalet hizmeti götürür, ne zaman ki plajlar herkesin kullanımına ücretsiz olarak açılır, ne zaman ki bu beach club denen rant mekanları kapatılır, işte o zaman onun adı medeniyet olur.

Resim: 'Elegy For A Dead Admiral' by Jack Vettriano

2 yorum:

Sndrfknella dedi ki...

Tam bir görgüsüzlük meydanı bu "beach club"lar... zaman içinde Türkiye'de paranın nasıl el değiştirdiğinin en büyük kanıtı. Yazık, çok yazık...

Selma BLAU dedi ki...

Berlin'de her yıl bir kez,'Herkes için klasik müzik' festivali yapılır.Böyle bir sosyal 'ahlaka' sahip olmak için bir reform ve aydınlanma,bide 200 yıllık farkı aşmak gerek sanırım.