24 Mart 2007 Cumartesi

KÜLTÜR VE SANAT TARİHİMİZDEN: KARAGÖZ DAVASI

20.yüzyılın başında Ziya Gökalp’in ‘hars’ ve ‘medeniyet’ ayrımı fikir, kültür ve sanat hayatımızda Tanzimat’tan beri süregelen “Nasıl Batılılaşmalıyız?” sorusuna başka bir soruyla yanıt veriyordu: “Nasıl Batılılaşmamalıyız?”. Gökalp’e göre batılılaşırken, Batı uygarlığını almalı ama Batı kültürünü dışarıda bırakmalıydık. 1940’larda Karagöz davasıyla tartışmalar yaratan İsmayıl Hakkı Baltacıoğlu da Gökalp’in izinden giderek “Medeniyet denilen şey, tekniktir, ama sadece teknik, başka hiç bir şey değil! Kültür denilen şey vicdandır; ama yalnız vicdan, başka hiç bir şey değil!” diyordu.
Baltacıoğlu karagözü modernleştirme projesini 1939 yılında sahibi ve başyazarı olduğu Yeni Adam gazetesinin sütunlarında başlattı. Bu proje temelde, batılılaşmayla birlikte popüler eğlence anlayışının değişmesi sonucu halkın ilgisinin giderek batı kültürüne ait temaların işlendiği sinemaya doğru kayması ve milli tiyatronun bir türlü geliştirilememesiyle ilgiliydi. Batı kültürü reddedilmeli, öz kültürümüz canlandırılmalı ve halka sunulmalıydı.
Baltacıoğlu bu doğrultuda, güncel konuların işlendiği Karagöz’ün Kadıköy İhtisap Ağalığı, Karagöz Ankara’da, Karagözün Köy Muhtarlığı, Köylü Evlenmesi vb. adlı piyesleri kaleme aldı. Baltacıoğlu’nun başlattığı modern karagöz piyesleri yazma işine Ercüment Ekrem Talu, Karagöz Holivut’ta; gazeteci Mekki Sait de Karagöz Gazeteci adlı piyesleriyle katıldı. Karagöz Ankara’da adlı piyes 1 Nisan 1940’ta Ankara’da Ulus Sineması’nda temsil edilirken, Karagözün Köy Muhtarlığı ve Köylü Evlenmesi piyesleri C.H.P. tarafından bastırıldı ve halkevlerinde sergilendi.
Bu piyeslerde Nazım Hikmet, Şarlo, Tarzan, Mikimavs, Greta Garbo, Nurullah Ataç yeni yaratılan karagöz karakterleri arasındaydı. Baltacıoğlu, Karagöz ve Hacivat’ın “bâki elemanlar” olduğunu düşünürken, diğer tipleri “fâni elemanlar” olarak değerlendiriyordu. Beberuhi, Tuzsuz Deli Bekir, Tiryaki, Yahudi, Razakizâde, Zenne Nigâr vs. gibi yan karakterler oyundan çıkarılmıştı. Oysa Baltacıoğlu’nun göz ardı ettiği nokta karagözün temelde İstanbul’un kozmopolit yapısını vurgulayan niteliğiydi.
Modernleştirme girişiminin önemli unsurlarından biri de kuklaların 25 santimlik boyunu 80 santime çıkarmaktı. Böylelikle oyunun daha büyük salonlarda, daha kalabalık bir izleyici topluluğuna gösterilebilir hale getirilmesi sağlanmak isteniyordu. Teknik açıdan gerçekleştirilen bir başka yenilik ise kuklaların deve derisi yerine mukavvadan yapılmasıydı. Baltacıoğlu, mukavvadan bizzat kendi oyduğu kuklalara deve derisi gibi şeffaf bir görünüm verebilmek için onları kızgın mumda kızartıyordu.
Baltacıoğlu’na devrin ressamları Abidin Dino ve Mahmut Cuda, yeni karagöz tipleri çizmeyi deneyerek yardımcı oldular. Dino’nun davaya katkısı bununla sınırlı değildi. Dino, Yeni Ses dergisinin ikinci sayısında Baltacıoğlu’na hitaben yazdığı açık mektupta şöyle diyordu: “Yeni Adam’da Karagöz’e ait yazılarını okudum. Karagöz canlansın, karagöze ihtiyacımız var diyorsun, o kadar doğru söylüyorsun ki bu işte haksız telâkki edileceğin muhakkak.” Dino’dan başka davayı, Ercüment Ekrem Talu ve Mekki Sait yazdıkları piyeslerle; Burhan Felek ise 14 Mart 1940 tarihli Tan gazetesindeki “Gelelim Karagöz bahsine” başlıklı yazısıyla destekledi. Karagözü diriltme girişiminin yanında yer alan bir diğer isim Haşim Nahit Erbil, 13 Mart 1941 tarihli Yeni Sabah’taki “Miki oyunu pedagoji bakımından çok muzırdır” başlıklı yazısında, “Miki oyununu hoş görmek Türk dehasının en göze batan bir karakterini hiçe saymaktır. Türk komedi müesseselerinin oyuncuları hep insandır; çünkü Türkün aklıselimi; insanı insan olarak görmüş ve insandaki kötü veya gülünç halleri gene insanın kendisinde göstererek bununla alay etmiş ve eğlenmiştir. Miki oyununun yerine mesela karagöz oyununu koymak lazım gelmez mi?” diyordu. Baltacıoğlu, davasının gördüğü bu ilgiden ve aldığı destekten memnundu.
Öte yandan, modern karagöz fikri pek çok eleştiri de aldı. Cemal Nadir çizdiği karikatürlerde bu girişimle alay ediyordu. H. Dalkılıç Haber gazetesinde, “Bu sanat şekilleri (karagöz, ortaoyunu) asla dirilemez. Çünkü ölmüş devirlerle beraber ölmüş, müstehase sanat şekilleridir … Müstehase devirlerin sanat şekillerini diriltmek için yapılan bu hamleler … güzel sanatlerde bir irtica hareketi denilmese dahi, mutlak surette rici bir hareket olmaktan başka suretle tavsif olunamazlar” diye yazıyor, Nurullah Ataç, “Baltacıoğlu karagözün tekrar canlanmasını istiyor, buna imkan göremiyorum. Çünkü karagöz küçük bir kahvehanede veya salonda nihayet yüz, yüzelli kişi karşısında oynatılabilir” diyordu. Halit Fahri Ozansoy Son Posta’da “karagöz oyunlarını modern mevzulara çevirmek, karagöz tiplerini klasik şekillerinden çıkararak bugünkü insan numunelerine benzetmek bir haylıca manasız düşmez mi?” diye soruyor, Akşam’da “perde kurup şema yakıyoruz diye deve kadar ve deve derisinden karagöz azmanlarını oynatmayı düşünmek, sinemanın keşfinden bihaber olmak gibi bir şeydir” diyen yorumlar yayınlanıyordu. Baltacıoğlu, bütün bu eleştirilere Yeni Adam’dan cevap vererek davasının haklılığını kanıtlamaya çalıştı. “Münevverden gelen Mukavemet” başlıklı yazısında şunları söylüyordu: “Son günlerde karagözümüzü ele alıyoruz; bu hayal oyunu, bu primitif tasvirler, bu irtical ve bedahat ölmesin, bu titrek ışık sönmesin ve bu zenginlik yok olmasın diyoruz, yine bu münevver, hayır olmaz, ekran varken perde istemeyiz, ampul varken yağmumu istemeyiz, biz, bizden başka olan her şeyi isteriz, biz yalnız kendimizi istemeyiz diyor! Biz tiyatro olsun, sinema olsun, radyo olsun, fakat karagöz de olsun, çünkü bu karagöz onlar değildir, apayrı bambaşka bir şeydir diyoruz, yine bu münevver, hayır o gericiliktir, o ölümdür, o irticadır diyor!”
Baltacıoğlu’nun karagöz davası 1940 yılı gazetelerinin gündeminde epeyi tartışıldı. Bu konuda sadece eleştiriler yayınlanmadı, karagözün daha farklı yöntemlerle modernleştirilmesine yönelik öneriler de getirildi. Örneğin Vâlâ Nurettin 18 Nisan 1940 tarihli Akşam gazetesinde karagözün miki tarzında bir çizgifilm karakterine dönüştürülebileceğini yazıyordu.
Karagöz davası, kültürle uygarlığı birbirinden ayırma düşüncesinin ‘sallandığı’ve geleneğin reddedildiği Batı’ya doğru bir topyekün yöneliş ortamında, ananenin peşinde beyhûde atılmış bir adımdı. Karagözü, oyuna yeni tipler ekleyerek ve güncel konulara değinen yeni piyesler yazarak modernleştirme işi tutmamıştı. Ancak bu davayla birlikte Baltacıoğlu, karagözü bir dönemin en çok tartışılan konularından biri haline getirmeyi başardı. Baltacıoğlu’nun karagöz davası sadece gelenekçi-muhafazakâr çizginin düşünce yapısının hayata geçirilmiş somut bir biçimi olması bakımından değil, aynı zamanda 1940’lı yılların resmi söylem dışı sanatsal tartışma ortamına ışık tutması bakımından da ilginçti.

Hiç yorum yok: